AHU MUTFAKTA!

 

Size bugün yazdığım hikaye tamamen gerçek hayatta İzmir’de yaşanmış bir olaydır. Yılın 1996 olduğunu aklınızda tutarak okuyun lütfen. O yıllarda her yerde büyük market zincirleri yerine, mahalle marketleri vardı. Tansaş’ı belediye yeni satın almıştı ve şimdiki gibi her semtte yoktu. Gerçi artık Tansaş markası da kalmadı ya neyse. İnternet de daha yeni yeni ilk adımlar atılmıştı. Öyle her evde bağlantı falan olamazdı. Cep telefonları yeni üretilmeye başlanmıştı. Hem çok büyüktü hem de çok pahalı idi. Yemek sitesi kavramı tabii ki yoktu. Yemek dergileri her yeni evli bayanın başucu kitabı gibiydi. İyi okumalar.

 

Perşembe Sabahı 10.30 Ahu İşyerinde

Telefon çaldığında Ahu yoğun bir iş temposuna gömülmüş durumdaydı. Arayan kayınvalidesiydi.

-Ahu kızım nasılsın? Hasan nasıl?

– İyiyiz anne siz nasılsınız?

-Biz de iyiyiz yavrum. Bildiğin gibi. İşle evlilik bir arada nasıl gidiyor? Alışabildin mi?

-Alışmaya çalışıyorum ve tabii zorluklar da oluyor. Yemek yapmaya da başladım azar azar. Hatta hafta sonu sizi yemeğe çağırmak istiyordum ben de. Babamla bize gelsenize. Hasan da çok mutlu olacaktır.

-Kızım geliriz ama bizde gelenektir, geline ilk yemeğe gidildiğinde tüm kardeşler hep beraber geliriz.

Ahu yutkunarak;

-Gerçekten mi? Bilmiyordum ama tamam olsun ne kadar zor olabilir ki? Ben amcalara ve halalara haber veririm. Cumartesi akşamı size uyar mı?

Kayınvalidesi hafif bir kahkaha atarak “ Tabii, tabii ! kızım ne kadar zor olabilir ki!! Ben haber veririm bizimkilere. Sen vakit kaybetme. Sanırım on beş kişi kadar oluruz hep beraber. Ben tatlıyı getiririm. Cumartesi görüşmek üzere Hasan’ıma sevgiler.” Dedi ve kapattı.

Telefonu kapatan Ahu işyerinde koltuğuna gömülmüş vaziyette

“On beş kişi mi? Ben ne yaptım? Ben ne yaptım? Neyime güveniyordum acaba? Aklım! Neredeydin sen? Bu nasıl oldu?” diye diye alnına vurmaya başladı. O sırada kapıdan geçmekte olan Şehnaz Hanım Ahu’nun odasından gelen şak şak seslerini duyunca kafasını uzataraktan;

“ Ahu nedir bu halin? Evraklarda mı bir sorun oldu?” diye sordu.

“Gel Şehnaz Abla, problem sadece evrak olsaydı daha iyiydi. Kocamın tüm akrabaları Cumartesi akşamı bize yemeğe geliyor. Tam on beş kişi.” Dedi Ahu.

Şehnaz kahkaha atarak;

“Neee! On beş kişi mi? Sen daha beş aydır evlisin değil mi? Kızım seni sıkı teste sokmuşlar. Ne pişireceksin?

“ Ne bileyim ben daha şoktayım abla bana bunlarla gelme şimdi. Ben nerden alışveriş yapacağım yaaa! Market uzakta, arabam yok, Hasan yarın şehir dışında. Hay açmaz olaydım o telefonu “

Perşembe Akşamı 20.00 Ahu Evde

Ahu, işten aceleyle eve geldiğinde Hasan’ın masayı kurduğunu görünce mutlulukla gülümsedi. Bu kocası ne kadar da destek oluyordu ona. İyi ki evlenmişti. Yemek yapmayı beceremediği zamanlarda huysuzlaşıyordu gerçi ama olsun artık Ahu öğreniyordu ya. Okul, iş derken, evlenmeden önce mutfakta hiç vakit geçirememişti. Bak şimdi kendiyle gurur duyuyordu. On beş kişiyi sofrasında ağırlayabilecek duruma bile gelmişti. “Evet kızım sen bunu yapabilirsin.” Diye kendini umutsuzca gaza getirdi.

-Hasaaaan!

-Ne var bebeğim?

-Cumartesi akşamı seninkiler bize yemeğe geliyor.

-Kim bizimkiler? Annemler mi? Ama onlar sadece ikisi yemeğe gelmezler ki… Ne yaptın sen?

Hasan şok olmuştu. Ahu onun şokuna daha da şaşırarak;

-Neee! Bunu sen de mi biliyordun? Bana daha önce söyleseydin yaaaa!. Nasıl böyle bir tufaya düştüm ben? Saf saf ikisi gelir diye düşünmüştüm. Hani normal aileler gibi.

-Amaaan! Aklıma mı geldi sanki. Laf seninki de. Ayarlarsın bir şeyler işte. Zeytinyağlı dolmayı severler bak, muhakkak yap ondan. Biraz da meze olur gider işte.

– Olduuuu canım. Bunlarla doyulur sanki. Et lazım. Alışverişte sen de yoksun.

– Vardır dolapta birşeyler, muhakkak. Bak işte dolaba. Ona göre kalk gidelim markete beraber şimdi saat ona kadar açıktır.

-Aaa! Dolapta niye ekstra bir şeyler olsun ki? Bir tuhafsın sen de. Tamam dışarıda atıştırırız o zaman. Yaşa be kocam. Bakayım ben.

Buzdolabının içi bomboştu. Ahu tabii ki o zamanlarda buzlukta acil durumlar için bir şeyler bulundurulması gerektiğini bilmemekteydi.

Perşembe Gece  21.45 Ahu Mahalle Marketinde.

 

“Abla birazdan kasayı kapatıyoruuum.” Dedi kasiyer

Ahu “ Tamam. Geliyorum” diye seslendi delikanlıya. Sonra kendi kendine;

“Zeytinyağlı dolmanın içine ne konurdu? Tamam! Fıstık, kuş üzümü, nane. Neredesiniz? Neredesiniz?”

Baharat reyonunu bulmanın mutluluğu ile Ahu çam fıstığına uzandı.

“Kuş üzümü nasıldı ya? Siyah küçük top gibiydi galiba. Hah o da burada. Oh bütün her şeyi aldım. Aferin bana bunu da başardım. Bir problem daha bitti.”

 

Cuma sabahı  Saat 11.00 Ahu İşte

Şehnaz Hanım elinde türk kahvesi Ahu’nun odasına girdiğinde, Ahu yemek tariflerini dergilerden kesip çantasına koymuştu bile.

-Ahuuu! Kahve molası

-Ben de işimi yeni bitirmiştim. Tüm tariflerimle hazırım. Akşam işten erken çıkıp, kasaba giderim dedim. Çiğli’de zor bu market işleri. İki durak erken inip yürüyeceğim.

-Menünde ne var?

-Tavuk alayım dedim. Olmazsa kuşbaşı et alırım. Zeytinyağlı dolma, pilav ve mezelerin yanına bir de rakı Oooo ! Değme keyfimize. Öğleden sonra işim bitince masamı da hazırlarım.

-Kaç kişiniz?

-İki amca ve eşleri. İki hala ve eşleri. Kuzenler 3 kişi bir de Hasan’la ben kaç oldu?

-On üç oldu. Aaaa! Bir tavuk yetmez şimdi. En iyisi ben kuşbaşı et alayım hünkar beğendi yaparım. Zaten hem pilav hem dolma fazla olurdu. Amaan! Ben bunu niye düşünemedim ki. Şu dergilere bir daha bakayım hünkar beğendi tarifleri için. Hadi abla ben dergi mesaisine döneyim.

– Ahu beğendi kolay değil, biliyorum. Yaptın mı hiç? Dedi Şehnaz Ablası gözlerini iri iri açarak.

– Yooo!. Biraz önce tarifini gördüm zor değil gibi.

“Sen bilirsin” diyerek çıkan Şehnaz Abla’nın arkasından Ahu dergileri koyduğu yerden tekrar çıkardı.

Cumartesi Öğlen saat 12.00 Ahu Mutfakta.

 

Sabahın sekizinden itibaren mutfakta çalışan Ahu eti düdüklüye koydu ve kapağını kapattı. Arka ocakta pişen dolmanın kapağını açtı ve tam tarifteki gibi dolmaların renginin değiştiğini görünce, yüzünde kocaman zafer gülümsemesi belirdi. Çatalı tarifte söylenen gibi dolmanın kenarına batırdı. Çatal kolayca girmişti bibere.

Ahu zafer çığlıkları atacaktı neredeyse. Başarmıştı. Altını söndürdü ve sonra sağa doğru tezgâha baktı. Tezgâhın közlenmiş patlıcan kabuklarıyla dolu olmasına canı sıkıldı ama “Yılmak yok devam “diyerek temizliğe girişti. Temizliği bitirince de masayı kurmaya başladı. Tam yemek sofrasının örtüsünü serdi ki, mutfaktan yanık bir kokunun geldiğini fark etti. “Amanın! Et yanıyor galiba” diye koşturdu.

 

Saat 14.00 Ahu Annesiyle telefonda

-Anne, ben et yemeğini yaktım. Tarifte kısık ateşte 2 saat pişirin diyordu.

-Kızım o tencerede 2 saattir.

-Eveeet! Ben de öyle yaptım. Hani düdüklü tencere almıştık ya onu kullandım.

-Kızım düdüklü de iki saat olur mu hiç. Yarım bilemedin kırk beş dakikada pişer et onda.

-Yaaa! Ben ne bileyim düdüklüyle normal tencerenin farkını. Kimse söylemedi ki… Etlerin altı siyah oldu. Üstleri gayet normal görünüyor. Tadı da lezzetli. Seninkine benzemiş bile diyebilirim.

-Ahh! Be kızım, aynı şehirde olaydık bunlarla hiç uğraşmazdın. Bak şimdi sen al o etleri, senin tavuk makasın olacaktı ya onunla kararmış kısımlarını kes at. Kalanları salçalı 1,5 su bardağıyla beraber, normal tencerede kapağı açık olarak, kısık ateşte tekrar pişir. 10 dakika ha! Sakın başından da ayrılma.

Ahu makası aldığı gibi kuşbaşı etlerin tek tek kararan altlarını kesti. Gözlerinden yaşlar geliyordu. Dikkat etmediği için söylendi. Yemek yapmanın zorluğuna söylendi. Medeniyetten bu kadar uzak oturmasına söylendi.

 

Cumartesi 20.00 Ahu ve Akrabalar Sofrada

Ahu sofrasını et faciasından sonra, her şeyin acısını alacakmışçasına çok şık düzenlemişti. Beklediği gibi hepsi masasına övgü dolu sözler söyledi. Bunları mutlulukla kabul ederken aslında yüreği güm güm çarpıyordu. Et faslına gelince aynı övgüleri alamayacağını biliyordu ve ne kadar rezil olurumun hesabını kafasında yapıyordu.

İzmirlilerde adettir. Sıcak yemekten önce zeytinyağlılar ve mezeler yenir. Ahu herkese bol bol meze ve dolma servisi yapıyordu. Böylece etten fazla yiyemeyeceklerini umut ediyordu. Rakı kadehleri tokuşturuldu. Herkes tabaklarından sohbetle beraber yemeğe başladı. Herkesin mimiklerinden mezelerin sevildiğini anladı ama bir anda amcaların yüzlerinde bir hoşnutsuzluk fark eder gibi oldu. Bunu fark etmesiyle beraber hızlıca masayı gözleriyle taradı. Herkes tabağındaki dolmaların içindeki kuşüzümlerini ayırmıştı. Anlam veremedi.

Neden kuş üzümlerini çıkarmışlardı ki? Kuşüzümsüz dolma olmazdı ki? Hasan da niye onu uyarmamıştı sanki?

” O’na sonra hesap soracağım” dedi kendi kendine.

Bu düşüncesinin üzerinden dakika geçmemişti ki kayınvalidesi Ahu’nun kulağına eğilerek;

“Ahu kızım, sizin oralarda dolmanın içine tane karabiber mi konur? “ dedi.

Bu soruyla şaşkına dönen Ahu kayınvalidesine sadece kısaca bir “Yooo!” dedi ve izin isteyerek yerinden fırladı. Kendini banyoya zor attı. Kapıyı kapatırken, kahkahalar atmaya başladı. Günün tüm yorgunluğuna stresine dair ne varsa bu kahkahalarla gidiyordu sanki. Gözlerinden yaşlar geliyordu.

Etlerden sınıfta kalacağını düşünürken hiç tahmin etmediği hem de en güvendiği yemekten sınıfta kalmıştı. Yaşlarını sildi, yüzünü yıkadı kuruladı ve aynaya derin bir nefes alarak baktı. “ Hazırım” dedi . Banyodan çıktığında sakindi, kimseye bir şey çaktırmayacağına inanıyordu ama salona geldiği anda yine gülmeye başladı. Sinirsel gülmesiyle herkes gülmeye başladı. Ahu karnını bir yandan sağ eliyle tutuyor bir yandan da sol eliyle yemeyin onları anlamına gelen işaretleri yapmaya çalışıyordu.

Ağzından kahkahanın arasından zorlana anlaşılan “Hayır, hayır yemeyin onları” kelimeleri çıktı.

Sakinleşince;

“ Yaaa! Çok özür dilerim. Ben alışverişte kuş üzümüyle tane karabiberi cahillikten karıştırmışım. Affedin beni daha acemiyim bu konuda. Lütfen yemek zorunda değilsiniz. Hele etleri görün bir de siz. Onlarda da size anlatacağım daha da garip bir hikâyem var.” Dedi ve başladı başından geçenleri tek tek anlatmaya.

Çok anlayışlı bir aileye gelin geldiğini o gece bir kere daha anladı Ahu. Bu olaydan sonra onun harika bir aşçı olduğunu yazacağımı zannediyorsunuz değil mi? Hayır hemen olmadı maalesef. Zaten bu mümkün de değil.

Önce Şehnaz Ablasının aklıyla her yeni misafir geldiğinde ikram edeceği pratik bir akşam yemeği menüsü buldu. Özellikle kolay yapabileceği, alışverişte ve mutfakta çok vakit harcamayacağı bir menü ayarladılar beraber. Her yeni misafirine aynı menüyü ikram etti. Bunlarda uzman oldu.

Zaten misafirden misafire yemek pişirmediği için zamanla da diğer yemekleri yapmayı öğrendi. Yirmi üç yıllık evlilikle beraber şu an çoğu Türk kadını gibi lezzetli yemeklerin kraliçesi oldu.

Darısı yeni evlilerin başına…

Bu yazı Hikayeler kategorisine gönderilmiş ve , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

AHU MUTFAKTA! için 4 cevap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir