Hakkımda

Adım Hanzade ve İstanbul’da yaşıyorum. Yaşamım burada başlamadı. Ben İzmirliyim. Üniversite Mezunuyum. 2,5 yıllık bir iş hayatım oldu. Yirmi yıllık evliyim ve iki çocuğum var. Bu 20 yıl boyunca çeşitli kurslara katıldım. Bu “Yaşam” denilen yarışma programına katılan herkese de başarılar dilerim.

Kendimi bildim bileli hayata neden geldiğimizi sorguladım. Seksenli yıllarda kaynak ve bilgi fazla değildi. Ölümden çok korkardım. İnsanların neye göre bu dünyaya geldiklerini anlamaya çalışırdım. Yani birileri çok zenginken birileri fazla fakirdi. Sakatlar, sağlıklılar, cinsiyet, mekan vb. neye göre belirlenip geliniyordu? Hepimiz Allah’tan geliyorsak bu haksızlık değil miydi? Bir kere doğuyor, yaşıyor ve ölüyorsak ve sonra da sonsuza kadar ruhumuz kıyameti bekleyecekse Allah sürekli yeni ruhlar mı üretiyordu? Dünyada yaşayan o kadar ruha yazık değil miydi? Hatalarını düzeltecek ikinci şansları olmayacak mıydı? Bu bekleme yeri ne kadar büyüklükteydi?Kıyameti bekleme fikri daha onlu yaşlarda bana anlamsız geliyordu. Bu düşünmelerimden de asla utanmadım. Allaha inancım sonsuz olduğundan ve bana bu aklı Allah verdiyse bunları sorguluyorsam bir nedeni vardır diye düşünüyordum.

Yirmili yaşlara geldiğimde bunların cevaplarını bulmaya başladım. Bilgiler kitaplar çoğalmaya başladı. Bu konularda yalnız olmadığımı anladım. Hiç bir zaman aklına koyduğunu sonuna kadar araştıran, fikrinin devamını belgelerle sonuna kadar savunan bir insan olmadım. Tembeldim ama sadece kendimle ilgili konularda öyleydim. Yoksa ev işi benden sorulurdu. Deli titiz de zannetmeyin beni haa! Ama başkasının verdiği işlerde veya başkasını ilgilendiren işlerde tam bir görev adamıydım. Kendimi bırakır onların isteklerini yapardım.

Sonra bir zaman fark ettim ki ben ben değildim. Her zaman kendimi çok eleştirdim. Acımasızca. O yüzden başkalarının hatalarını “Dan” diye söyleyebiliyordum. Ben kendimi eleştirip düzeltemedikçe; mutsuz, depresif, sert bakan ve konuşan, kendini çocuklarına adamış, günlük hayatta yoğun ama amaçsız yaşayan biri olmuştum. Sağlık sorunlarım vardı. Bunlar küçük adımlarla yaklaşmıştılar bana.Bazılarını yok ediyordum bazılarını ise vücudumda kalıcı hale getirmiştim bile.

Otuzlu yaşlarda fark ettim ki; ben aslında yaşamam gereken hayatı yaşamıyordum.  Bu dünyaya iki soğan bir patatesi pişirmek için gelmemiştim. Bunu bulmak üzere yola çıktım. Dedim ya kendimle ilgili tembeldim diye, bu süreci de ağırdan aldım. Öğrendiğim bilgiler beni rahatlatıyordu ama yeterli uygulama yapmadığım için hayat beni sıkıştırmaya devam ediyordu. Anlamıyordum anlamak istemiyordum. Hala zor olaylarda  karşı tarafa kızmaya veya suçlamaya devam ediyordum.

Kırk yaşını doldurduğum gün hayat bundan sonra benim dedim. Kendimi bulma yolunda daha çok araştırma yapma ihtiyacındaydım. Bana uyan kurslara gittim, kitaplar okudum. Denemeler yaptım.  Görüşlerim genişledi. Yeni cevaplar ve  yeni sorular buldum. Bu işlerle uğraşan “eğitmen” denilen kişilerin her sorunun cevabını biliyor zannediyordum ama öyle olmadığını anladım.

Artık ölümden de korkmuyorum. Bir kere için dünyaya gelmediğimizi biliyorum. Yaşadığımız her şeyin senaristinin biz olduğunu biliyorum. Bunları fark etmenin önemli olduğunu ve bunları dönüştürüp atmamız gerektiğini biliyorum.Reenkarnasyonun olduğunu biliyorum. Önüme milyonlarca insan gelse “Yok böyle bir şey” dese “Sizin eksik bilginiz ” derim çünkü ben ne yaşadığımı, deneyimlediğimi biliyorum. Kimseyi de inandırmak zorunda değilim. Bu yaşama niçin geldiğimi de biliyorum. Şimdi burada filmlerdeki gibi, ya da ruhani işlerle uğraşan bazı kişilerin yazdığı gibi “İşte her şey o yıldan itibaren değişti.” demek isterdim ama benim için öyle olmadı.

Eskiden kendimle ilgili çok tembelsem, o yıllarda az tembeldim şimdi ise tembelimsiyim diyebilirim. Hala gerginliklerim, başkalarına kızgınlıklarım  var. Otuzlu yaşlara göre yok bile diyebilirim. İnsanlara kızmak yerine kendime dönmeyi tercih ediyorum artık. Ben bu olaydan ne öğrenmeliyim?” Sorusunu sürekli soruyorum ve cevabı bekliyorum. Cevap hep geliyor. Çalışkan olma yolunda ilerliyorum. Olumsuzluklardan beslenme ihtiyaçlarım epey azaldı.  Bazen fark etsem bile, hemen öğrendiğim teknikle onları değiştirmeye yeltenemiyorum bile. Hala olumsuzluklardan besleniyorum. Olsun fark ediyorum ya. Artık kendim için ne istediğimi biliyorum. İsteklerim çok daha kolay gerçekleşmeye başladı. O kadar imkansız şeyler yaşadım ki  zamanı geldiğini hissettiğimde burada paylaşma kararını bile verdim.

Gençken çareyi dışarıda ararken, meğer  kendimden kaçmışım. Kendimden uzaklaştıkça da sıkıntılarım çoğalmış. Bu sıkıcı oyundan çıkmaya başladım  ve bu yaşta  artık KENDİME GELDİM. Yani hem uyandım hem de mutlu olmamın çaresinin yalnızca KENDİMİN olduğunu gördüm. Kendimle, acılarımla, dikenlerimle karşılaşmak bazen çok da keyifli olmuyor ama kendi içi sesimi dinlemeyi başarıp aldığım kararlar her ne kadar can acıtıcı olsa da sonunda benim için en iyisi oluyor.

Beni yazmanın mutlu ettiğini bunu yapabileceğimi, ortaya korkusuzca çıkabileceğimi yeni algıladım.  Çok şey yaşadım bu dalga geçilen “enerji ve spiritüel işleriyle”  uğraşırken. Bazılarının gerçekten dalga geçilesi olduğunu, kimisinin de egoyu  şişirdiğini anladım. Bir cümleyle hayatın ve farkındalığın değişebileceğine şahit oldum. Bambaşka bir bakış açısına sahip olmanın huzurunu ve şaşkınlığını yaşadım. Güzel ve ilginç anılar biriktirdim. Zamanla yazacağım. Tohumlarım nihayet açıldı. Sıra büyümemde, olgunlaşmamda. Büyüme yolum ise bu blogla başlıyor. Bakalım kimlerle yollarım kesişecek? Hangi deneyimlerle  ne farkındalıkları keşfedeceğim?

Bu blog sadece spiritüel amaçlı değil. Gittiğim yerleri, yaşamda karşılaştıklarımı kendime göre aktardığım bir yazı alanı olmasını istedim. Her şeyin cevabı yok burada, bu yol kendime gelme yolu. Yaşamın içinden akarken arayış yolu. Hangi konuyla gelirse artık.