WASHINGTON DC

beyaz-saray,washingtonHayatımda ilk defa Washington DC’ye  gittim. Kırk dört yaşındayken yani 2016 yılında nasip oldu. Delice ama dört günlüğüne gittim geldim. THY ile promosyon fiyatı  gidiş geliş beş yüz dolardı. Şaka gibi değil mi?

Washington ile ilgili detaylı bilgileri diğer internet sitelerinden bulabilirsiniz. Burada, bulamayacaklarınızı anlatmak istiyorum. En azından benim yaşadıklarımdan öğrendiklerim belki size yardımcı olur.

Washington’ın havası hiç belli olmuyor. Ekim ayında,  gündüz kısa kollu penye, akşamına da dik yakalı penye giydim. Fark o kadar çok, siz anlayın artık. Şehire yakın yerde outlet center yok. Kısa zamanda gider gelirim hayallerine kapılmayın lütfen. En iyi indirimlerin olduğu yer Marshalls mağazaları. Akıllı telefonunuz Apple ürünü ise; harita kısmına “Marshalls” yazarsanız size civardaki dükkanları gösteriyor. Çok fazla ürün var ve markaların elde kalan tek tük ürünlerini  sattığından, fiyatları epey düşük. Örnek vermek istersem Shiseido marka kremleri yirmi beş-otuz beş dolar arasında bulabilirsiniz. Bunlar ülkemizde 2016 yılı itibarıyla iki yüz-dört yüz lira aralığında. Tabii ki her çeşidini bulurum zannederseniz; yanılırsınız. Spor giyim özellikle çok indirimli. En ucuzu on beş en pahalısı doksan  dolar civarında. Tommy Hılfıger montlar doksan  dolar civarında. Michael Kors ince kaz tüyü montlar seksen dolar. Ev eşyaları ve  dekorasyon malzemeleri de indirimli.

Bir diğer alışveriş alternatifi ise Macy’s. İç çamaşırı, çocuk, giyim, çanta, makyaj ve gece kıyafetlerinde sonsuz seçenekler var. Özellikle Ralph Lauren ve Calvin Klein hayranı iseniz kendinizi onların arasında kaybedebilirsiniz.

Tyson Center ve Tyson Galleria,  size iki tür alışveriş imkanı sunuyor. Tyson Galleria’da lüks mağazalar varken, center olanında ülkemizde de var olan ve olmayan her ailenin ürün alabileceği dükkanlar var. Benim için en ilginç olanı Uniqlo ve Barnes and Nobles idi. Uniqlo’nun Washington’daki ilk mağazası. Başka bir tane şimdilik yok. Bu AVM’ye gitmek için metronun silver (gri) hattını kullanmanız yeterli.İneceğiniz durağın adı ”Tyson center” ondan sonraki durak olan “Greensboro” da inerseniz de en büyük Marshall mağazasını solunuzda göreceksiniz. Kart için iki dolar ödüyorsunuz ve tüm gün kullanım içinde yaklaşık on dört dolar ödeyeceksiniz. Onu da ödemek istemezseniz bir gidiş bir geliş parasını ödersiniz. Dikkat yoğun iş çıkışı saatlerinde biletler daha pahalı. Dönüş saatinize göre biletinizi alın. Daha çok dolaşmak isterseniz bu çok hesaplıca bir seçim olmuyor. Sakın kartınızı işi bitti diye atmayın çünkü tekrar kullanabiliyorsunuz. Metro makinaları pek sık bozulduğundan paranızı alıp size bilet veya kart vermeyebilir. O zaman görevlilerle konuşun size yazılı bir kağıt veriyorlar onunla metroya binersiniz. Hakkınızı arayın yani. Bu sayede o gün ben beş dolara gittim geldim. Normalde on iki dolar civarı ödeyecektim. Metro görevlileri biraz tatlı dil ile problemleri çözüyor. bu şehirde  taksiler bizdeki gibi her yerde var. Taksilere güvenin. Taksimetreyi hemen açıyorlar. Uber sistemi çok yaygın ve taksiden daha ucuz.

Pentagon durağında, Pentagon alışveriş merkezi varmış. Orada da çocuklara özel iki kat mevcutmuş. Gitmedim ama böyle bir bilgi geldi.

En büyük Nike mağazası Georgetown’da. Apple store var. Buranın ana caddesi üzerinde bildik bilmedik tüm mağazaları bulabilirsiniz. Ara sokaklar ise; genelde restorantlara ait. Özel tatil ve bayram zamanlarında burası en kalabalık yer olmakla birlikte, o gün için giyinmiş değişik kostümlü her yaştan insanları görmeniz mümkün. Yalnızca çok kalabalık saatleri 21.00 dan itibaren başlıyor. Türk kahvesi çayı içeyim derseniz burada “Simit” veya “Simitçi” gibi bir dükkan varmış. Ama bize göre pahalıymış. “Olsun” diyor orada yaşayan Türkler. “Poğaça,tost yiyebiliyoruz ya, önemli değil”.

Washington’da her sokakta, şehir planlamacılığı ciddiye alındığından dolayı, dükkan bulunmuyor. Orası bir alışveriş cenneti değil aklınızda olsun. Orası yürüyüş ve koşu yapmak için ideal bir şehir.

Müzeler bir bölgede olduğundan aynı gün içinde iki-üç  tanesini bile gezebilirsiniz. Tabii sıra yoksa ve  müze içindeki faaliyetlerden uzak durursanız. Kızılderililere ait dört  katlı bir müzenin giriş katında bile yirmi  dakika geçirdim. Uzay müzesine kesinlikle gününüzün üç saatini ayırın. Havacılık tarihini de anlatıyor. Zamanında kullanılan orijinal malzemelerle birlikte maketlerini, çizimlerini de görürsünüz.  Astronotların kullandığı orijinal malzemelerden örnekler de bol miktarda. Yıldızların ve galaksilerin nasıl oluştuğuna dair bir gök kubbe biçiminde  salon filmi var. Yıldızları, güneşi yakından gösteriyorlar. Whoopi Goldberg seslendirmiş. İngilizce bilginiz çok iyi olmasa bile görsellikten dolayı sıkılmayacağınız garantidir. Sürekli tavana bakılıyor ve görüntüler orada dönüp duruyor.Kafanız oturduğunuz yerde sürekli havaya bakar pozisyonda kalacağından, boynunda ağrı problemi olan için sıkıntı oluşturabilir. Ama yine de girin derim. Göz hizasındakilere bakarsınız. Başınız dönerse de gözlerinizi kapatın. Ben öyle yaptım da. Uzay müzesinin içinde acıkanlara  Mc Donalds var. O kadar hızlı ki servisleri ödemem ile almam arasında sadece üç  dakika vardı

Bu arada DC’de bulunduğum sürede hiç Burger King görmedim.

Open Table diye bir telefon uygulaması var. Bu aplikasyonun  kesinlikle telefonunuza indirin. Restoranları orada görüp rezervasyon yaptırtabilirsiniz. Rezervasyonsuz kaliteli bir restoranda yer bulmanız neredeyse imkansız. Ama olumlu düşünenlerdenseniz bence mümkün.

Chinatown’da bir sinema ve bowling binası mevcut. Adını hatırlamadım ama sorsanız size söylerler.

Washington bir CVS Pharmacy cenneti. Neredeyse bizim Migroslar kadar çoklar. Vitaminleri, ilaçları, cilt ürünlerini, atıştırmalıkları ve  meyveleri alabilirsiniz.

Morton’s Steakhouse pahalı, şık ve kaliteli et yiyebileceğiniz bir yer. Rezervasyon şart. Saatli masalar olduğundan, hangi saat dilimleri içinde yemek yiyeceğinizi belirtmek zorundasınız. Bazı yerler önden kredi kartınızın numarasını istiyor aklınızda olsun. Bu sistem bana ters olduğundan kullanmadım.

Bu şehirde çok park var ve hepsinin içinde de sincaplar mevcut. Ortada hiç başıboş kedi köpek yok. Arabaların sayısı fazla olmasına rağmen sessiz bir yer. 3-4 kişilik grupların yürüdüğünü hiç görmedim. Turistler hariç. Belki siz görürsünüz. İtfaiye çok gürültü çıkarıyor.

Sigara içiyorsanız, Amerika size işkence olacaktır. Ya küfredeceksiniz ya da içtiğiniz için kendinizden utanacaksınız. Neredeyse içen yok. Öyle Avrupa’daki gibi “Kafede dışarıda oturup etrafa bakarım” mantığınızı burada unutun. Çok az dükkanın böyle bir uygulaması var ve onda da sigaranızı masada değil ayaktaysanız içebiliyorsunuz.

Yürüdüğüm yerlere iyi baktım. Şehrin genelinde başkent olmasına rağmen bir sadelik, dinginlik vardı. Neden diye çok zorladım kendimi. Sonra anladım ki;  sokaklarda gözüme batan, her yerden fışkıran reklam tabelaları yoktu. Dükkan isimleri belli belirsizdi. Renkler birbirine girmiyordu. Korna çalan yoktu. Herkes robotik bir şekilde bir yerlere gidiyordu.

Kaldığım otele yakın bir döner kavşak vardı ve beş yol oraya bağlanıyordu. Trafik ışıklarıyla da kontrol ediliyordu. Döner kavşağın tamamı iri iri ağaçlardan, banklardan oluşan bir parktan oluşuyordu. Orada bir tabela vardı. “Bu noktadan sonra içki içilmesi yasaktır” tabelasına baktım ve vatanımdaki parklarımıza bu yazı konsa ne olurdu diye düşündüm. Sarhoşları, mangalcıları hayal etim. Biz istediğimiz her yerde başkalarını rahatsız ettiğimizin farkında bile olmadan özgürce her yerde mangal yapıp kafa çekerken, çöplerimizi arkada bırakırken, onların bu kısıtlı hallerini düşündüm. Biz otoban kenarında yeşillikte mangal yapan bir milletiz. Hangimiz daha özgürüz bilemedim.

Oturdum oraya sigaramı yaktım. İçimde de birisi sigarama laf edecek mi diye de endişe vardı. İnsanları inceledim. Hep bir yere yetişme çabasındaydılar. Tek başlarına idiler. Sonra bir şeyler dikkatimi çekti. Türkiye’mde olmayan bir şeydi. Trafiğin ve insanın aktığı o parkta, ben kuş seslerini duyabildim. Kuş sesleri anlayabiliyor musunuz? O kadar trafiğe rağmen net bir şekilde kuş sesi duyuyordum. Aradan sesi seçmiyordum.

Washington’ın sessizliğini, parkların çokluğunu yeşilliği görmeye gidin. Başkentin nasıl yorucu olmayacağını görün. Yayaların ve araç sahiplerinin birbirine gösterdiği özeni izleyin.

Bunlar ülkemde nasıl uygulanır onu düşünün. Sadece alışveriş kültürünü alıp gelmeyin. Ne kadar çok kuralların olduğunu fark edin. İnsanların nasıl kanunlara uyduğunu görün. Bunlara uymayanların nasıl cezalandırıldığını ve bunun altında yatan korkuyla nasıl davrandıklarını gözlemleyin. Bunu nasıl yaşam biçimi haline getirdiklerini görün. Yalnızlaşan ama çalışkan bir milleti seyredin. Biz bundan daha iyisi nasıl oluruzu düşünüp gelin. Ben oradan öyle geldim. Milletimin sıcaklığına bir kere daha sevinirken, kuralsızlığına üzülerek geldim.

Bu yazı Yaşamın İçinden kategorisine gönderilmiş ve , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir